Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Temmuz 2015 Çarşamba

''Gözlerindeki Canavar'' J.M. Darhower (Kitap Yorumu)




Kitap Adı: Gözlerindeki Canavar (Monster In His Eyes)
Yazarı: J.M. Darhower
Yayın: Yabancı
Çıkış Tarihi: Türkiye-Şubat 2015
Tür: Seri (Monster In His Eyes, #1)




Tanıtım: 

''Kırmızı Başlıklı Kız, Koca Kötü Kurt'a âşık olursa… Ignazio Vitale iyi bir adam değildi. Onu ilk gördüğümde tehlikeyi sezmiştim. Karanlık ve öldürücü… Büyüleyici ve ürkütücü... İstediğim her şey ve ihtiyacım olan son şey... Saplantı…''

Beni ağına düşürmesi, yatağa atması ve hayatına dahil etmesi çok uzun sürmedi. Onun sırları vardı, hayal bile edemeyeceğim sırlar… Gözlerindeki karanlık, ürkütücü ve heyecan vericiydi. O, yakışıklı prens maskesi ardına gizlenmiş bir canavardı ve maskesini çıkardığında her şey değişmişti. Ondan nefret etmek istiyordum. Bazen ediyordum da... Ama bu onu sevmeme engel olmuyordu.



''Belki de masal yanlıştır. 
Belki de Külkedisi sonsuza dek mutlu yaşamamıştır.
Belki de gece yarısı olduğunda oradan kaçmak istemiştir. 
Belki de prensi buna izin vermemiştir.
Benimki vermedi.''



(Kitap hakkında önemli bir yazı eklendi, onu okursanız sevinirim.)

Karakterler: 

Karissa Reedküçüklüğünden bu yana annesinin kendi hayatı üzerindeki kontrolü ile büyümüş, bu yüzden tehlikelerden uzak ve pürüzsüz bir çocukluğa sahip olmuştur. Tedbirli annesi tarafından gerçek hayatın ''canavarları'' konusunda bilgilendirilmiş ve karşısına herhangi bir tehlike unsuru çıkması engellenmiştir. Bu yüzden 18 yaşına geldiğinde hala kendini bir yetişkin olarak görmemesinin, Disney filmlerinden alıntılar yapmasının, en sevdiği rengin pembe ve en sevdiği filmin Peter Pan olması; tehlikelerden törpülenmiş olan hayatının getirilerinden sadece birkaçıdır. Ancak 18 yaşına girdiğinde üniversite okumak için annesinin güvenli ve aşırı korumacı tutumundan kaçıp New York'a sığındığında, kendi masalının hem kahramanı hem de tutsağı olma yolunda en büyük adımını atmış olup; ne istediği ve ne yapması gerektiği konusunda amansız bir ikilemin ortasına düşerken bulmuştur kendini.







Ignazio Vitale ise çocukluğunun ve gençliğinin kötü anılarının peşini bırakmadığı, bunun getirisi olarak kendi tabiri ile bencil, sabırsız, düzen manyağı sert tavırlı, otoriter, paranoyak ve cesur olan bir adamdır. Kalbinin, yaşadığı hüzünlü olaylar yüzünden eskisi gibi tamamlanamamasından dolayı kimselere yanaşmamış, insanları tehdit unsuru görmekten öteye gitmemiştir. İnsanlar konusunda ki güvensizliğinden ötürü yediği her yemekten önce zehirli olup olmamasına bakan, evinin içerisine yabancı insan almayan birisi olarak; Karissa ile tanıştığında ilk defa bir insana, onu öldürmeye programlı bir robot gibi bakmamış, hatta bunun aksine kalbini tekrardan hissettirdiğini anladığında kendisi de şaşırmıştır. Ancak onun kontrollü ve tedbirli yapısının bile gelişini göremediği bir çekim fırtınasına sürüklendiğinde, hayatı boyunca hep beklediği ve istediği şeyi yapmak konusunda ilk defa ikileme düşecek, aklı fazlasıyla karışacaktır. 





**Mini Konu Özeti**

İkisi tanıştıkları andan itibaren, Karissa'nın ağır basan çocuksu tarafının görüşü ile, Karissa beyaz atlı prensini bulmuş ve belki mutlu olan şeylerin bir sonu olmadığı konusunda içinde bir umut filizi yeşermiştir. Fakat ne prensinin amacı masumdur, ne de içinde beyaz kadar saf bir renk bulundurur; kendisi bunun için fazlasıyla kirlenmiştir. Prensinin aynı zamanda masalının canavarı olduğunu anladığında kendi düşünün içinde o kadar kaybolmuştur ki geriye dönemeyecek kadar yolunu kaybetmiştir. Zira attığı her adım sallantıdadır ve karanlığın derinliklerine doğru oluşturulan bir yolda ilerlemeye çoktan başlamıştır.






*Yorumum*

Kitapta beğendiğim şeylerden biri, karakterlerin doğru oranda işlenmesi ve özellikle Karissa'nın değişiminin bir mercek altına alabilecek derecede açıkça belirtilmesiydi. Özellikle sonlarına doğru çok rahat bir şekilde görebiliyorduk ki kendisi, annesinin evini terk ederken ki olan benliği ile aynı insan değil. Benim için güzel ve hoş bir noktaydı bu. Özellikle kitabın başlarında karaktere pek ısınamadığım hesaba katılırsa, bu ayrıntı benim karakter hakkındaki görüşümün aksi yöne gitmesinde büyük bir etkiye sahip oldu. Bir diğeri ise ne kadar kolay okunaklı olmasıydı. Okurken ne kadar okuduğumu fark edemedim bile; sonuna geldiğimi çevirecek daha fazla sayfa kalmadığında anlayabildim ancak. Ritmini bozmadı kitap; ancak aynı şeyi kitabı okurken benim kalp atışlarım için de söyleyebiliriz zira pek bir şey hissedemedim. Bu da beni eksiklere yönlendiriyor zaten. 


Kitapta eksik bulduğum şey ise, ki bu kesinlikle şahsi görüşüm ve buna katılmayacak olanların da olduğunu biliyorum ya da böyle hissetmeyen, karakterleri bir türlü hissedemiyordum ben. Genellikle üçüncü bir kişiymiş gibi neler olduğunu izlemeyi seven ve eğer şanslı kitaba denk geldiysem karakterlerden biri gibi hissettiğim anlar oluyor ve emin olun en sevdiğim anlardır o anlar benim için bir kitabı okurken; ama burada okuyucu olarak kaldım. Belki benden kaynaklanan da bir sorun olabilir, yine de karakterler ile geliştirilen o bağı ben benimseyemedim. Bu yüzden gelişen üzücü ve şaşırtıcı olaylarda pek fazla tepki gösteremedim. İkinci kitabını okuyacağım çünkü sonunun ne olacağın merak ediyorum ve umarım Naz hakkında da biraz daha fazla bilgi sahibi olabiliriz. Geçmişinde karanlığın onu hükmetmesine izin verdiği zamanı okumak farklı olacaktır eminim ki. 




(Bu kitap hakkında tanık olduğum tartışmalara bakarsak eğer herkesin bulunduğu taraf ve bu kitap hakkındaki düşüncesi farklı, bende bir kaç şey söylemek istiyorum; umarım bunu da kimseyi gücendirmeden yaparım. Ortada dönen ''ana kaynak'' dediğimiz, tartışmaların çıkış noktası olan yapıya değineceğim ve sadece, bu düşüncelerin kimsenin şahsi görüşünü suistimal etmek için yazılmadığını bilerek okuyun lütfen. Psikoloji ile alakalı olsam bile,bir uzman değilim, bu yüzden söyleyeceğim şeylerin araştırmalarımdan doğan amatör bilgilerin yönlendirdiği birtakım düşünceler olduğunu hesaba katarsanız sevinirim. Bir tarafta değilim, bu da son belirtmem olsun, çünkü her iki tarafın da dinlenecek sebepleri var. Her neyse, daha fazla uzatmadan kendi düşüncelerime geçeyim.

  • Pedofili: Birçok kişinin Naz'ı bir sübyancı olarak gördüğünü anlayabilecek kadar yorum okudum. Çıkış noktası ise Naz'ın, yani kitaptaki ana erkek karakterin, Karissa, yani kitapta geçen ana kız karakteri, ile arasında yirmi yaş kadar büyük bir sayının bulunması. ''Pedofili'' bilimsel bir terim olduğundan, bunun tanımı, Naz'ı bu kategoriye sokmanın doğru veya yanlış olarak sınıflandırılmasına yetecek kadar açık bir tanım. O da: ''Pedofili ya da sübyancılık, yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları veya yeni ergenliğe girmişleri cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlık.*''   

Bunu da söyledikten sonra anahtar kelimelere dikkatinizi çekmek istiyorum, ''ergenlik öncesi çocukları'' ve ''ergenliğe yeni girmişleri'' En son baktığımda Karissa bu iki kategoride olmayacak kadar büyüktü. 18. yaşını dolduruyordu. Bizim ülkemizde bu: sosyal, ekonomik ve hukuki alanlarda bağımsız bir birey olduğunu, medeni kanunun 11. maddesine göre ergin bir kişilik kabul edildiği anlamına geliyor. ABD'de nasıl bir işleyişin olduğunu bilmiyorum; ancak bunu bizim ülkemize uyarladığımızda durumu bu şekilde ifade edebiliriz. Ha, Karissa'nın yaşıtlarından daha çocuksu bulduğumu ve daha savunmasız kaldığını yorumumda söylemiştim zaten. Yetiştirilme şartlarından ötürü hep bir tehdit unsurunun peşinde kuyruk gibi dolandığı inancı ile büyümüş ve bunun sebebi de ailesinin yaptığı hatalar. Ancak Naz'ı kitabın başından beridir, ondan daha büyük olduğu bilincinde olsa dahi istiyor ve bunun bir sorun olmadığı konusunu da açıklıyor. Uzun lafın kısası, Naz'ın bir sübyancı olduğunu düşünmüyorum yukarıda yazdığım sebeplerden ötürü. 

Ancak aradaki 20 yaşın beni rahatsız etmediğini söyleyemem çünkü gerçekten etti. Bu kitaba devam etmemin sebebi, bir arkadaşımın yönlendirmesi ile gerçekleşti ve bana sonda büyük bir şok yaşayacağımın temennisini vermesi oldu zaten. Yoksa zaman kaybı der geçerdim. 

  • Şiddet unsuru: İşte burada, kitaba biraz daha karşı tarafta olduğumu söyleyebilirim. Bariz bir şekilde Naz'ın Karissa'ya karşı dominant olduğunu görebiliyoruz. Bu sadece Karissa'yla yaşadığı seks hayatında çıkan bir taraf değil; günlük yaşantısında, yaptığı hareketlerde ve insanlarla olan ilişkisinde de bu var. Bir yaşam biçimi diyebiliriz böylelikle. Karissa da hayatına girdiğinde bir farklılık olmuyor ve kızı kontrol altına almaya başlıyor. Açıkçası, başlarda bunun dozu bana biraz ayarlı geldi. Her ne kadar sert seksten hoşlandığını anlamamızı sağlayacak kadar yazar bunu gözümüze sokmuş olsa da, bir alarm unsuru oluşturmadı bana. Ta ki bunun dozu kaçıncaya kadar. Bir erkeğe muhtaç bırakılacak kadar kalkanlarından soyulacak kız karakteri okumayı sevmediğim gibi desteklemem de. Ne zaman Karissa bunlardan birine dönüştü, o zaman kafamda alarm zilleri çalmaya başladı. Çünkü o zaman anladım ki kitapta geçen ''aşk'' unsuru, seksin verdiği hazdan kaynaklandığı bir durum. Sanki aşk kavramı ile haz aynı şeylermiş gibi anlatılmıştı bana göre. Eğer Naz kadar bu işin ehli bir adam olmasa Karissa için işler çok farklı olacak gibiydi. Bir konuya açıklama getirmem gerekiyor burada, hani siz kulaklığı taktığınızda biri sizinle konuşur, az biraz anlarsını ne dediğini ancak hislerinizi yansıtmayacak kadar aklınız başka bir yerdedir ya. Bu kitabı okurken bende öyleydim. En yakın benzetmeyi bu şekilde yapabilirim. Belki de ben bu yüzden durumu böyle algıladım, gerçek bir aşk görmedim kitapta. Her iki türlü de sonuç değişmiyor gerçi. 

Şu ''boğulma sahnesi'' mevzusuna gelirsek eğer. Öncelikle burada düşüncelerimin kendi argümanlarını oluşturup sonra da birbirlerini çürüttüklerini söyleyebilirim. Şöyle ki, o sahnenin bir şiddet olduğu düşüncesi; kızın rahatsız olduğu her anda kullanabileceği ''sarı'' veya ''kırmızı'' kelimesi olduğu düşüncesi ile çürütülüyor. Sonra da diyorum ki, öyle bir durumdaydı ki kız, bırak bunları söyleyebilsin nefes bile alamıyordu, ki bu durumlar için bir el işaretinin belirlenmemesi ikisinin ne kadar tehlikeli bir işe kalkıştığını da gösteriyordu. Tam diyeceğim ki bu bir şiddet sahnesi, Karissa ''tekrardan yapmasını isteyecektim'' gibi bir cümle kuruyor. Bir birleşme sırasında boğmayı ve boğulmayı seven insanlar mevcut. Boğulmayı seven tarafa terim olarak ''erotic asphyxiation'' deniyor ve bunu tetikleyen psikolojik durumlar olduğuna inanılıyor. Her ne kadar Karissa'nın o terime girecek kadar deneyimlediği çokça durum olduğunu düşünmesem de; bir gerçek olarak koyayım dedim ortaya. 

Bu yüzden söylemem gerekir ki neden insanların, bu kitabı okumaması yönünde yapılan argümanları anlayabiliyorum, bunu ciddi bir mesele olarak görüyorlar ve suçlayamazsınız da. Bunun karşı tarafında da yaratılan ilişkiyi beğenen, ya da benim gibi Naz'ı anlayamadığı için kitaba dahil olmayan ancak sonunda ne olacağını merak eden bir kesim var. İkinci kitabını okuyacak olmamın tek sebebi de Naz'ı anlamak istemem zaten. Bu kesimleri de kimsenin suçlamaya, ya da neler yapıp neler yapamayacaklarını sert dille eleştirmenin kimsenin hakkı yok. Bunların hepsi farklı düşünceler ve benim de başında belirttiğim gibi belirli bir tarafım ve diğer düşüncelere de saygıyla yaklaşılmasını tercih ederim. Sandığımdan çok çok daha uzun oldu bu yorum bu yüzden kesiyorum burada. Eğer yorum yapacaksınız lütfen önce saygı, sonrasında ne demek istiyorsanız dile getirebilirsiniz. Okuduysanız teşekkürler, iyi günler. :) 



PUANIM: 2/5




''BURAYA KADAR OKUDUYSANIZ TEŞEKKÜR EDİYORUM, BU YAZILARIN HEPSİ KENDİ ŞAHSIMA AİTTİR, ALACAKSINIZ LİNKLE ALIN LÜTFEN. BİR SONRAKİ KİTAP YORUMUNDA GÖRÜŞMEK ÜZERE!''


''The photos that I've used in this post are belong to http://yourreactiongifs.tumblr.com/ .I did not intend to steal or occupy the copyright by any means.''




Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML