Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Nisan 2014 Pazartesi

''Aynı Yıldızın Altında'' John Green (Kitap Yorumu)




Kitap Adı: Aynı Yıldızın Altında (The Fault In Our Stars)
Yazar: John Green
Yayınevi: ''Pegasus'' Yayınları
Çıkış Tarihi: ABD (10 Ocak 2012)/ Türkiye (2013 Yılı)
Tür: Tek kitap.


Tanıtım: 


''Hayatın anlamını Bulmanın, âşık olmanın ve alınan her nefesin farkına varmanın öyküsü...''

On altı yaşındaki kanser hastası Hazel Grace'in birkaç yıl daha yaşamasını garanti eden tıp mucizesine rağmen hastalığı ölümcüldür ve konulan teşhisle birlikte yıldızlar, öyküsünün son bölümünü çoktan kaleme almıştır. 

Fakat Augustus Waters isimli yakışıklı bir sürpriz karakter, ''Kanserli Çocuklar İçin Destek Grubu''nda boy gösterince Hazel'in hayatı bambaşka bir yöne sapar ve bu zeki çocuğun çekimine karşı koyamayan kızın öyküsü yeniden yazılır... 




***Spoiler İçerir***


Yorumum: 


Bu kitabın ilk orjinalini okumuştum yaklaşık bir buçuk sene kadar önce, ve Türkçe'ye çevrileceğini duyunca ne kadar sevindiğimi tahmin bile edemezsiniz. John Green ile ilk tanışmam bu kitap sayesinde olmuştu, bu yüzden bu kitabın yeri bende ayrı. En bağlandığım kitabının bu olduğunu söyleyemem, ama okuduğum ilk kitabı olduğu için bir ayrı bakarım bu kitaba. 

Nereden buldum bu kitabı? Yanlış hatırlamıyorsam Goodreads'te ayın en çok okunan kitabıydı ve ben de okuyacak yeni bir kitap arıyordum, karşıma da bu çıktı. Okumaktan zarar gelmez, diyerek aldığım bir kitaptı. O gün bugündür, yeni bir kitap almadan önce hep bunu derim ve cidden hiçbir zararı olmuyor. Tabi almanın bir zararı olmuyor, okuduktan sonra, özellikle de bu kitapta, canınız o kadar çok yanıyor ki kitapta emeği geçen herkese sizin bile bilmediğinizi düşündüğünüz kelimeleri söylerken buluyorsunuz. 

Şahsen şu, kötü biten kitap ve iyi biten kitap tiplemesinden ilkini daha gerçekçi bulduğum, ve gerçekçi bulduğum kitapları okumayı sevdiğim için bu kitabı atlatmam normalde kısa sürmesi gerekirdi; sorun şu ki hala atlatamadım. Aradan çokça zaman, kitap, film, duygular geçti, ama ne zaman bu kitabın herhangi bir sayfasına veya herhangi bir sözüne rastlasam, kitabı ilk okuduğum zamanki acıyı iliklerimde hissetmeye devam ediyorum. Beni en çok sarsan kitaplardan bir tanesidir; ayrıca beni John'a hayran bırakmakta ki en büyük etkenlerdir biridir. 




''Dünya'' dedi, ''bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil...'' 





Augustus Waters, inandığı şeyler uğruna sonuna kadar savaşan, pratik zekası ve düşünceleri ile okuyucu kitlesinin çoğunluğunu oluşturan kızları, kitaba dahil olup konuştuğu 11. sayfadan beri etkisi altında tutmayı başaran birisidir. Okurken fark ettiğim şey, Augustus'un hüzünlü bir tarafı olmasıydı. Kitaplarda ki çoğu erkek karakterin yaptığı gibi onu sonsuza kadar kalıp kollama, onun için erkeklerle dövüşme veya akıl almaz şeyler yapma sözü vermiyor. Sevgisini neler yaparak değil, nelerden fedâkarlık edebileceğini göstererek belli ediyor. Okuduğum çoğu kitapta bu tam tersiydi, Augustus'u bu kadar farklı bulup, beni kontrol altına almasına izin vermemi tetikleyen unsurlardan bir tanesidir ayrıca. Zamanı gittikçe azalan bu gencin, vaktine neler doldurmaya çalıştığını görünce gözyaşlarınızı zorlukla tutuyorsunuz, en azından ben kendi duygularıma zar zor hakim olabilmiştim. 




                                                  ''Acı hissedilmeyi talep eder.'' 





Hazel Grace, yeni gelişen ve nadir görülen hastalığına fayda sağlayan bir ilaç sayesinde ömrünü biraz daha uzatabilmiş, on altı yaşında ki bir kızdır. Augustus kadar zeki, duygusal; ama Augustus kadar uysal olmayan birisidir. Tabiri caizse tam bir çetin cevizdir. İnsanların onun hakkında ne düşündüğünü çok fazla umursamaz; ayrıca güçlü bir karakter izlenimini verdi bana. Augustus'un, ömrünün sonuna kadar onun yanında durup, acılarını ve çektikleri zorlukta beraber atlatma temennisi veriyor. Ayrıca kitabı okurken bir özelliğine hayran kaldım, o da yakınmaması. Çoğu insan bundan daha ucuz sebeplere durmadan yakınırken; Hazel kendi yaşıtında ki insanlardan daha büyük bir olgunluk gösterip ölümünü kabullenmiş, bu olayların neden sadece onun başına geldiği hakkında, kitabı okurken ağzından tek bir laf bile duymuyorsunuz. Bu yönünden Hazel'e hayran kalmıştım açıkçası.  








Kitap yorumuma gelirsek eğer; güzel, mükemmel, hatta büyüleyici demek çok klişe geliyor bana bu kitap için. Daha fazlası olduğunu biliyorsun ama bunu kelimelere dökmek zor geliyordur, sen de bu yüzden bunları kullanırsın ama bence bunlar, kitabı basitleştirmek haricinde bir işe yaramıyor. Sadece şunu diyeceğim, sanırım kitabı, kurgusundan çok karakterlerinin tiplemesi dolayısıyla sevdim. Augustus'un düşünceleri beni kıskacı altına alıp, dünyaya daha farklı bir gözle bakmamı sağlarken; Hazel'in kabullenişleri ve kendisi yerine Augustus'u önemsemesi gözlerimi doldurdu. 







Fark ettiğiniz üzere kitabın içeriği hakkında yorum yapmayı çok seven bir insan değilim, bunun sebebi ise bence insanlar kitabın kurgusunu kendileri okurken keşfetmeleri gerekiyor, başkalarının ona söylediklerini dinleyerek kitabın tamamını çözdükleri zaman, o gerçek okuma olmuyor bana göre. Bu yüzden ben de sizlere sadece kitabın karakterlerini tanıtıyorum ve kitabın genel olarak nasıl olduğunu, olaylara ayrıntılı bir şekilde değinmeden anlatıyorum. Hazel ve Augustus çifti de, şu ana kadar tanıttığım karakterler arasında en sevgi dolu ve güçlü çiftti bence. Çarpıcı üslubu ile de kitabın tadı tuzu olan John Green'e, bu denli muazzam bir kitap ortaya çıkardığı için önünde saygıyla eğilmekten başka bir seçenek gelmiyor aklıma yapacak. 






Sadece kitabın son kısmı, kitabın genel durumuna göre biraz sönük kalmıştı. Ya da ben öyle düşünüyor olabilirim çünkü böyle bir sonla biteceğini biliyordum; ve şaşırtılmayı seven bir okur olduğum için ise kolay tahmin edilebilir bir sonla noktayı koymaları ağrıma gitmişti. Bence böyle mucizevi bir kitabın, mucizevi bir sona ihtiyacı vardı, benim de öyle; ama Augustus'un da dediği gibi ''Her istediğini elde edemiyorsun.'' 

Farklı olabilirdi, ama bu demek değildir ki saçma bir sonla bitti. Kesinlikle okuduğum en çarpıcı sonlardan bir tanesiydi, kendi düşüncelerimle tenakuz ettiğimi, kitabı bitirdiğimde etkisinden çıkmamın uzun zaman aldığını söylemiştim, bir nedeni de bu sondu. Duygusal bir insan olmadığım gibi de duygularımı yansıtmayı çok sevmem; yalnız olsam bile. Ama sonunda gözyaşlarıma hakim olamadım, hissettiğim acı o kadar derindi ki nefes alamaz hale gelmiştim. Böyle sonları yazmakta usta olan John'un açıklanmasını görünce de taze acıma bir öfke dalgası eklendi: 





''Sevgili okuyucular, üzgünüm onu öldürdüm. Sevgilerimle, John Green.'' 

Kitap için puanım 5 üzerinden 5! 






---HABERLER---  


Hepinizin bildiği gibi Aynı Yıldızın Altında ABD'de 6 Haziran tarihinde sinemalarda olacak. İlginin çok yüksek olması nedeniyle de büyük ihtimalle en fazla iki gün sonra internette Türkçe dublaj veya Türkçe altyazı olarak yayımlanır. Çekimleri bitti, afişler yerlerini aldı ve tek beklediğimiz şey bir an önce onu sinemada seyredebilme şansına sahip olmak. Beklenenin üstünde bir hasılata sahip olacağını eminim, çünkü aldığı yorumlar ve kitabın satış sayısı hafife alınmayacak kadar çok. Karakterlere şöyle bir gözden geçirirsek eğer, kimler kimleri canlandırıyor, sizleri kısacık bir tura çıkarmak istiyorum. 


Hazel Grace, karakterini canlandırmak için Shailene Woodley seçilmişti. 

 

''Shailene ve filmlerini yakından takip eden birisi olarak, bu filminde de harika bir iş çıkartacağına dair bir şüphem yok. Bence en doğru oyuncudur bu karakter için, haberi ilk aldığımdan beridir de bunun aksini gösterecek bir durumla karşılaşmadım.''



Augustus Waters, karakterini canlandırmak için Ansel Elgort seçilmişti. 



İnkâr falan etmeyeceğim, beklediğimden çok farklı birisi olduğu açıkçası. Aklımda çok farklı isimler vardı, ama hayal kırıklığına da uğramadım. Konuştuğum çoğu kişinin, açık açık söylemeseler bile böyle hissettiğini sezinledim. Siz neler düşünüyorsunuz? 


Isaac, karakterini canlandırmak için  Nat Wolff seçilmişti. 


Duyduğum yeni bir isimdi, bundan daha önce adına bir yerlerde rastladığımı anımsamıyorum. Ayrıca Kağıttan Kentler'de de baş rolde oynayacağı haberi geldi kulağıma, John Green fanları Nat'i daha uzun süre de göreceğe benziyor! 



Peter Van Houten,  karakterini canlandırmak için Willem Dafoe seçilmişti. 


 Gördükten sonra: ''Bu kadar mı olur!'' dediğim bir karakterdi, hayalimde canlandırdığım ile oynayacak olan bu karakter arasında hiçbir farkın olmadığına yemin edebilirim. Sizler de böyle mi hayal etmiştiniz, yoksa daha farklı birini mi bekliyordunuz? 


Isaac'in sevgilisi Monica'yı canlandırmak için Emily Peachey seçilmişti. 



Açıkçası kitabı okumamın üzerinden çok uzun zaman geçtiği için, Monica'yı nasıl canlandırdığımı hatırlamıyorum; sadece bir konuda eminim, o da sarışın olarak kafamda tasarlamadığımdı. 

Hazel'in annesini, canlandırmak için Laura Dern seçilmişti. 



Annesi aynen hayal ettiğim gibi, tek farkı sarışın olarak düşünmüyordum. (Sarışınlara bir ön yargım yok, yanlış anlaşılmasın. :D) 

Hazel'in babasını, canlandırmak için Sam Trammell seçilmişti. 


Beklediğimden daha farklı birisi olduğu kesin, ama röportajlara bakılırsa setin en deli dolu insanı seçilmiş. 


Patrick'i canlandırmak için Mike Birbiglia seçilmişti. 



Kendisi mükemmel bir komedyendir. Komedi şovlarını hiç izlememişseniz eğer şiddetle tavsiye ediyorum. 

  Lidewij Vliegenthart'ı canlandırmak için Lotte Verbeek seçilmişti. 


Hatırlamayanlar için: Kendisi Peter'ın yanında çalışan bir karakter olarak geçiyordu, bir nevi menajeriydi. 



Geriye kalan karakterler arka plan karakterlerdir, yine de araştırmak isteyenler için listeledim:


  1. Allegra Carpenter 
  2. Milica Govich
  3. David Whalen
  4. Amber Myers
  5. Camera Chatham Bartolotta
  6. Johanna McGinley

ALACAKSANIZ LÜTFEN AMA LÜTFEN LİNKLE BELİRTİN, ÇOK EMEK HARCADIĞIM BİR KISIM OLDU. UMARIM KAFANIZDA OLUŞAN SORU İŞARETLERİ YANITLANMIŞTIR. 



Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML