Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Temmuz 2015 Çarşamba

''Keşke Senden Nefret Edebilseydim'' Lucy Christopher (Kitap Yorumu)

,


Kitap Adı: Keşke Senden Nefret Edebilseydim (Stolen: A Letter To My Captor)
Yazar: Lucy Christopher
Yayın: Pegasus
Çıkış Tarihi: ABD (4 Mayıs 2009) - Türkiye (Temmuz 2014)
Tür: Tek kitap. 


Tanıtım:


Ben seni görmeden önce sen beni gördün.Bir kız: Gemma, havalimanında, ailesiyle tatile çıkmak üzere. Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki…Bir adam: Ty, salaş, bronz tenli, olgun görünümlü, nedense tanıdık, gözleri buz gibi mavi. Sanki beni istiyormuşsun gibi. Kız ailesinden uzaklaşıyor. Bir anlığına. Adam onun kahvesinin parasını ödüyor. Ve içine ilaç atıyor. Hem de çok uzun süredir. Gemma ne olduğunu anlamadan Ty onu alıp götürüyor. Kumlara ve sıcağa. Boşluğa ve kimsesizliğe. Hiçliğe. Ve onu sevmesini bekliyor.Kurbanın, kendisini kaçırana yazdığı bir mektup olan Keşke Senden Nefret Edebilseydim Gemma'nın hayatta kalmaya dair ümitsizlik dolu öyküsü. Gemma'nın bedenini çalan Ty, genç kızın içinde çığlık atan tüm içgüdülere rağmen kalbini de çalmayı başarabilecek mi?




๑۩۩.. ..۩۩๑ ๑۩۩.. ..۩۩๑ 

''Beni daha ne kadar tutacaksın?,'' diye sordum sakince. Başını resimden kaldırmadın. ''Sana söyledim.'' dedin. ''Seni sonsuza dek tutacağım.''

๑۩۩.. ..۩۩๑ ๑۩۩.. ..۩۩๑




*Beğendiğim Alternatif Kitap Kapakları *



   





*Konu Özeti* 

Gema ailesiyle beraber tatile çıkmak için uçaklarının kalkışa hazır olduğu havalimanındadır ve uçuştan önce son bir içecek molası vermek amacıyla oradaki küçük bir kafeye gittiğinde Ty ile tanışıyor. İlk başlarda Ty ona tam bir centilmen gibi davranıyor: içeceğinin parasını ödüyor, ona yer buluyor, tatlı bir konuşma yapıyorlar; ama birden Gema bulanıklık arasında gidip gelmeye, etrafında yaşanan olaylara anlam çıkaramayacak kadar uyuştuğunu hissetmeye başlayınca bir şeylerin ters gittiğini, allak bullak olmuş beyni bile anlıyor. İşte tam da o anda Gema, hayatı boyunca hiç unutamayacağı bir hikayenin baş karakterlerinden birisi olmak konusunda ki hatasını da yapmış ve bunun cenebesini şimdiden çekmeye başlar halde Ty tarafından kaçırılmıştır. Bunu fark ettiği an ise, onu artık kimselerin duyamayacağı bir yerde ve yeni odasında, beynine sabırsız bir şekilde iniş yapan kaçış düşüncelerini değerlendirme altına alırken oluyor. Ancak kendine itiraf etmekten de korktuğu gibi: Ty ona izin vermediği sürece, kurtuluşu imkansızdır. 



*Yorumum* 

Bu kitabı okumadan önce beklentim yok denilecek kadar az bir seviyedeydi çünkü her ne kadar konusu benim ilgimi çekmiş olsa da, kendimi neyin içinde bulacağımdan da bihaber haldeydim. Umudum ve gerçekleşen durum arasındaki farkı kitabı okurken gördüm değil, kelimenin tam anlamıyla hissettim.  Yer yer az bir beklentimin olmasına sevinsem de, bunun dışında kalan çoğu zamanda, büyük bir beklentim olsaydı bile bunu rahatlıkla karşılayabilecek potansiyelde olaylarla karşılaşıp durdum. Kurgu ve anlatılmak istenen düşünce çok çarpıcıydı; karakterler yerlerine oturtulmuş ve olaylarla güzel bir karışım haline gelecek kadar tadı tuzu yerindeydi. Sadece tek bir karakter, Ty, hakkında gidip geldim sürekli kitabı okurken. Ne hissetmem gerektiğini bilemedim onun hakkında. İçimden bir ses iğrenmem için dürtüklese de, kitabı okurken gördüğüm o yaralı ve kayıp insanı da göz ardı edemiyordum bir türlü. Bunun kasten mi yapılmış bir şey yoksa sadece benim görüşüm mü olduğunu anlayamadım; ama ne hissedersem hissedeyim karakter hakkında, bir özelliğini bile değiştirmezdim onunla alakalı olan. 


Kitapta geçen aşk kavramının Stockholm Sendromu olarak adlandırıldığını biliyorum ve anlamına da bakarsak eğer, ki o da: ''Rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan literatür bir terimdir'' gibi, kitap kurgusunda geçen aşkı -eğer duygularınızı işin içine katmazsanız- bir cümlede özetleyecek kadar mantıklı bir düşünce. Ancak şüphelerim var benim bu konuda; kitapta bu iki karakter arasında paylaşılan bağın sadece bu terimle özetlenip geçiştirilebilecek kadar değersiz bir şeymiş gibi anlatılmadı bana göre; ama diğer yandan da bu durum inkar edilemeyecek derecede bu bilimsel terimin maddelerine uyuyor. Kitabı okurken bu belirsizlik arasında volta attım, ancak belki sonra kesin bir açıklama getirtilir diye de merak hissini bastırdım. Ancak, kitabı bitirdikten sonra bile buna Stockholm Sendromu derim işte, diye bir cümle kurmadım ve bu konuda inancımın yolundan gitmeye karar verdim. Şimdilik gidişatına göre de öyle bir cümleyi asla kurmayacak olabilirim; çünkü psikolojik bir durum oluşturacak kadar zorlayıcı ve kız karakteri de çaresiz bırakacak bir durumdan doğmadı bana göre ikisi arasındaki bağ; bundan daha fazlasıydı benim için. 





Kitapta benim sinirimi bozan, hatta biraz değil, çokça sinirimi bozan şey sonuydu. Bir insan devamını yazmayacağı şeyin sonunu ucu açık bırakmamalı, gerçekten. Kitabı elime her aldığımda ışıklarla donatılmış ''yetersiz son'' tabelası flaş gibi patlıyor gözümde, bırakıyorum geri kitabı. Kitap yavaş yavaş doruğuna ulaştırıyor sizi ve tam da o ana gelmişken, küçükken kendinizi balkonda sallandırdığınızda bedeninizi saran o adrenalinin şimdi yeniden içinizde doğduğunu da hissederken, bir anda yere çakılmak kadar kötüydü o son.  Okurken nasıl biteceğine dair az çok bir şeyler anlamıştım; yaşananlara göre zaten ya sopuna kadar iyi, ya da sopuna kadar kötü gidecekti. İşin ilginç tarafı, dediğim gibi hiç beklemediğim bir şekilde yarım da bırakılmıştı ya oturup biraz da onun için ağladım. Zamanınız varsa ve ilginizi çektiyse şans vermenizi kesinlikle tavsiye ederim, çünkü her ne kadar o son hiç tatmin etmemiş olsa da zamanınıza değecek bir kitap bence. Ne olursa olsun pişman olmadım okuduğuma. :) 


๑۩۩.. ..۩۩๑ ๑۩۩.. ..۩۩๑
''Sanırım insanlar alışık olduğu şeyleri seviyorlar.'' ''Hayır.'' Başını salladın. ''İnsanlar sevilmeye ihtiyacı olan şeyi sevmeliler. Böylece onu kurtarabilirler.'' 
๑۩۩.. ..۩۩๑ ๑۩۩.. ..۩۩๑


Puanım:4/5!





''BURAYA KADAR OKUDUYSANIZ TEŞEKKÜR EDİYORUM, BU YAZILARIN HEPSİ KENDİ ŞAHSIMA AİTTİR, ALACAKSINIZ LİNKLE ALIN VE BANA HABER VERİN LÜTFEN. BİR SONRAKİ KİTAP YORUMUNDA GÖRÜŞMEK ÜZERE!''


''The photos that I've used in this post are belong to  http://yourreactiongifs.tumblr.com/ 
.I did not intend to steal or occupy the copyright by any means.''





Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

3 yorum:

  1. Kitap bende de sana bıraktığı etkileri bıraktı. Ty konusunda bende devamlı ikilemdeydim, ama asla nefret edemedim. Dediğin gibi o kaybolmuşluk insanda büyük bir sempati uyandırıyordu. Gemma ve Ty arasındaki ilişkiye 'Stockholm Sendromu' demek biraz basit kaçıyor. Bir kere Gemma, öylesine kaçırılmış bir insan değildi ki. Ayrıca sonu konusunda da kesinlikle katılıyorum, son cümleyi okuduktan sonra oturup sinirimden ağladım. Harika yorumlamışsın, duygularıma tercüman oldun resmen :D

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ediyorum bu güzel yorumun için öncelikle.

    Şöyle ki, ben de hala ''Stockholm Sendromu'' temalı bir aşk olduğunu söyleyemiyorum. Dediğin gibi bundan daha fazlasıydı.

    Ty yaralı bir çocuk. Yaralı bir çocuktan nasıl nefret edebilirsin? Elbette ki sinirlendim ona, kızdığım da oldu içimden; ama nefret etmedim hiç. Ne yapsam, en yakın zamanda tekrardan mı okusam acaba? Özledim kitabı biraz. :D

    YanıtlaSil
  3. Ben yazarin 2 kitabi mujdeledigini duydum galiba roportajlarin birinde soylemis deli gibi ariyorum o roportaji cunku sonu benide uzdu hemde fazlasiyla

    YanıtlaSil

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML