Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Ocak 2016 Cumartesi

''Yaralı'' H.M. Ward (Kitap Yorumu)



Kitap Adı: Yaralı (Damaged)
Yazar: H.M. Ward
Yayınevi: Aspendos
Baskı Tarihi: ABD (1 Nisan 2013) - Türkiye (Nisan 2014)
Tür: Seri (Damaged, #1)


Tanıtım:

Hayat berbat. Ve Sidney ne zaman toparlanacak olsa, ters giden bir şeyler daima oluyor. Hiçbir zaman iyi değildi ama bu sefer farklı. Bu sefer "iyi" doğru bir kelime bile değil.

Peter "mükemmel"in insanda vücut bulmuş hâli. Araftan düşmüş bir melek sanki. Çünkü kabul edelim, bu kadar yakışıklı bir adam, aynı zamanda yaramazdır da. Buraya onun hayatını mahvetmek için gönderilmiş olmalı.

Peter, seksi mavi gözleri, koyu renk saçları ve kaslı vücuduyla güzelden de öte. Büyüleyici zekâsını da katarsak Peter, Sidney'nin bir erkekten isteyebileceği her şeye sahip ama tam mercimek fırına verilmek üzereyken Peter ona kapıyı gösterir. Sidney utançla oradan ayrılır. Olabilecek en kötü tanışma randevusunun sonu. Hayatı bundan daha kötüye gidemezdi herhâlde ama gitti.

Ertesi sabah ise her şey başına yıkılır. Geçen akşam, onu yarı çıplak gören delicesine yakışıklı adam, sınıfta karşısında ders anlatıyor!



''Benim için önemli olanın ne olduğunu biliyorum. Beni şekillendiren, beni değiştiren şeylerin... Başka türlüsünü istemezdim. Pes etmezdim. ...Ve eğer bir şans daha verilseydi bana, tamamen aynı şeyleri yapardım, çünkü sonunda bu beni sana getiriyor.''






*KARAKTERLER*

Sidney Colleli, başına gelen kötü olayların acının fırçasını siyah bir boyaya batırıp, tüm umutlarını resmettiği tablosunun üstüne gelişigüzel karalamalarda bulunmasını izlemek zorunda kalan genç bir kızdır. Bu kiri, bir zamanlar umudunun şaheseri olan tablodan silmeye çalıştığı her seferde, siyahlık sis bulutu gibi tablonun her yerine dağılıyor; umudunu da içine çekerek kontrolüne sahip olduğunu düşündüğü her hissi ele geçiriyordur. Geçmişi, niyeti kadar karanlık düşüncelerle, Sidney'nin yaptığı her harekette gölgesinin izini bırakınca, genç kızın bunun üstesinden gelmeye dair düşünceleri her geçen gün halının altına süpürülerek görmezden gelinmeye başlıyordu. Fakat her şeyi New Jersey'de bırakarak arkasına bakmadan Teksas'a kaçıp gitme şansı doğduğunda, bu durum, eskiden tanıdığı bir hisle mutluluk ipini yarım yamalak kavramaya başlamasına sebep olmuş;  bir kere bile geriye dönüp bakmadan uzaklaşmıştır. Şimdi, yaşadıklarının üzerinden dört sene geçmiştir ve bu yolculukta istenmeyen yol arkadaşı olan geçmişinin nefesini ensesinde her daim hissetse de, bir nebze daha iyidir; en azından bunu görmezden gelmeye çalışmak için çaba gösteriyordur. 


Arkadaşı Millie'nin onun için ayarladığı özel buluşmalara gidiyor, geçmişinden dolayı bir erkekle dört metre sınırına girerken korkmamayı kendisine öğretmeye çalışıyordur. Aynı zamanda üniversitede Dr. Tadwick'in öğrenci asistanı olarak çalışıyordur ve bu işi, geçimini sağlayacak bir kapı açmakla kalmayıp, yaşayabileceği bir yurt odasının kapısını da açmıştır aynı zamanda. Bir gün, arkadaşı Millie'yi kırmamak için buluşmayı kabul ettiği bir insanı görmek amacıyla gittiği restoranda, okyanus gözlü yakışıklı bir adamla karşılaşacak, ayarlanan adamın bu olduğunu sanıp büyük bir hevesle onunla konuşmaya başlayacaktır; ama Millie, yanlış kişiyle görüştüğünü görünce ve bunu ona söyleyince Sidney, duyduğu utancı da yanına alarak adamın masasından ayrılacaktır. Yaptığı bu hata, ardından gelecek şaşırtıcı olayların kelebek etkisinin başlangıç sebebi olacak; geçmişinin evcil hayvanı olan korkusunun ilk defa onu göremeyeceği bir yerde zincirlendiğine şahitlik edecektir.





''Sana tekrar sarılmanın nasıl hissettireceğini merak ediyorum. Düşünmemem gereken şeyler düşünüyorum. Hayal etmemem gereken şeyler düşünüyorum. İstememem gereken şeyler istiyorum ve hepsinin tek bir nedeni var: seni istiyorum.''





*ÖN SÖZ*

Nereden başlasam, nereden başlasam... Sakin olacağım ve kitap boyunca hissettiğim olumsuz duyguların neyden kaynaklandığını açıklarken, bunların, kullanacağım kelimeleri kontrol edip anlamsız bir karmaşa yaratmasına izin vermemeye çalışacağım. Sorun şu ki, bu olumsuz duyguların içerisinde kitaba duyulan bir kızgınlık da var, bu yüzden kendimi yeteri kadar açıklayamamaktan korkuyorum. Birazdan söyleyeceklerim benim şahsi düşüncelerim ve böyle düşünmüyor; ya da kitabı, benim kategorilediğim tarafta saklamıyor olabilirsiniz. Bu normal ve kendi düşüncelerinizi belirtmek isterseniz de saygı duyarım; siz de öyle olduğunuz sürece. Daha kitabı okumamış zihinlerin düşüncelerini manipülasyon kurbanı yapmaya çalışmıyorum hiçbir şekilde; sadece bunları söyleyip de omzumdan bu yükü biran önce atmak istiyorum, okuyup okumamanız size kalmış elbette.


Değineceğim ilk konu, kitabın ilk yirmi sayfasında gerçekleşen bir olayı içerdiğinden, spoiler uyarısında bulunmakla başlayacağım öncelikle. Genellikle bu konulardan kaçınırım biliyorsunuz; ama bunu anlatmak için spoilersız bir yol yordam yok maalesef ki. Kitabın arkasındaki tanıtımda bahsi geçen bir mesele aslında bu, sadece ufak bir ayrıntı daha ekleyeceğim. Her şeyi ele veren bir spoiler değil elbette, bu yüzden okusanız bile çok bir şey kaybedeceğinizi sanmıyorum; ama size bırakıyorum ebette bu konuyu. 




''Hayat bir yolculuktur. Kimse her şeyi bilemez ve bunun en güzel tarafı ise her şeyi bilmeye mecbur olmamandır.''



*YORUMUM*

Kitabın başlarında, Sidney'nin erkeklerden uzak durduğunu ve fiziksel bir temasın yolunu açacak herhangi bir hareketlerinde, kaçma dürtüsünün yüzeye çıktığını okuyorsunuz. Bunun sebebinin, kitabın ilk sayfasından beri tahmin edilebilir geçmişinden kaynaklandığını anlıyorsunuz anında zaten; kendisi de söylüyor bunu. Sebebini bildiğimden konuşabilirim ki, verdiği tepki çok normal. Sadece, dört sene boyunca bu konuyu kimseye anlatmadan, başına gelenleri tek başına aşmaya çalışıyor olması sağlıklı gelmedi bana. Gerçi bunun bir sebebini, kendi kendine iyileşebileceğini düşünmesi ve diğer bir sebebini de, ailesinin yaptığı gibi, birisine açıldığı an o kişinin ona inanmayacak olmasından korkması oluşturuyor; kendince haklı sebepleri olduğundan, fazla üstünde durmadım bu konunun. Normal bir üniversiteli gibi hissedebilmek istiyorsa da, korkusunu avucunun içine alacak kadar duygularının üzerinde kontrol sahibi olması gerektiğini biliyor; bu yönde de kararlı adımlar atmaya başlıyor böylelikle.

 Bu adımlardan bir tanesi de, Millie'nin onun için ayarladığı erkeklerle buluşmayı kabul etmesi; yeniden ''normal'' hissedebilmek için bir şans gibi görüyor bunları. Ancak küçük bir kurtuluşa adım attığını sandığı her sefer; ya erkeğin biber gazı yemesiyle, ya da Sidney'nin bulunduğu mekanı terk etmesi ile sonuçlanıyor. Kızımız Sidney'nin, bu adımın işe yaramadığını şimdiye kadar anlamasını bekliyorsunuz değil mi? Ancak ucu kapalı bir yola açılacak bu kapıyı boşuna zorlamaya devam ediyor hala. Tahmin edilebileceği üzere onu daha da kötü yapıyor bu başarısız buluşmalar. Korkusu artıyor, paranoyak tavırları sıklaşıyor; kendisinde bir sorun olduğunu düşünerek umutsuz düşüncelere kapılıyor. Fakat, Millie ve isteklerine boyun eğecek kadar umut parçasını kendinde bulunca, bir randevuya çıkmayı kabul ediyor tekrardan.

Restorana geldiğinde, Sidney'nin paranoyak halleri hat safhada ve umutsuz düşünceleri beyninde tam hızla çalışıp, kendini koruma kalkanı altına almasını sayıklarken; birisinin ona baktığını hissediyor ve kafasını çevirip bu bakışları takip ettiğinde, fiziksel olarak çok çekici bir adam görüyor karşısında. İmkansız bir şey yaşanıyor işte tam burada. Sidney'nin tüm görünmez kalkanları kendisinin bile hissedemeyeceği kadar ortalıktan kayboluyor, şüpheleri izini bırakmadan zihninden siliniyor ve sahte gülümsemelerinden birini rafından çekip almaya kalmadan, adama içten bir şekilde gülümseyip, çok rahat bir biçimde konuşmaya başlıyor onunla. Dört sene boyunca biriktirdiği korkusunun ve çekincelerine ne oluyor mu dersiniz? Eser kalmıyor onlardan da.

Kitabın burada vermek istediği mesaj o kadar yanlış ki. Erkeklerle kötü bir geçmişi olan ve bu yüzden korkunun sürekli kontrolünde olan yaralı ruhlar: çözüm yakışıklı bir erkek görmekten geçiyor. Zihninizde çalan uyarı alarmlarının şifresini kırıp, susturması garanti. Belki böyle yorumlamamı mantıksız bulabilirsiniz; ama okuyan insanlar bilirler, bir satırda şüphelerinden bahsederken, sonraki satırlarda adamın fiziksel özelliklerini övüp normal bir insan gibi davranmaya başlaması şok etti beni. Neden yani? Bir yüz mü yaptı gerçekten bunları? Adamı daha tanımıyorsun bile; şüphelerinin seni korumaya çalıştığı adamlardan bir tanesi olabilir yani. İki sayfa daha bu anın ne kadar mantıksız olduğu ve gerçekçi bulmadığım konusunda konuşabilirim; ama konuşacak başka meseleler olduğundan noktalıyorum bu konuyu burada.




''Arkadaşına aşık olan aptal bir kızım ve en kötü kısmı da bu değil. En kötüsü eğer bunu sana söylersem her şeyi kaybedecek olmam. Bu küçük mutluluk parçası solup yok olacak çünkü çenemi tutamadım. Seni hiç değilse arkadaşım olmana razıydım.''



Rahatsız olduğum bir diğer mevzu da yazarın kalemi oldu. Bu çeviriden kaynaklı mı acaba diye  kitabı orijinal dilinde okumaya başladım; ama okurken anladım ki yazarın kalemi böyleymiş.  ''Başımla onayladım. Evine gidiyordum. Ne olacağını fark etmemiştim. Hiçbir şeyin farkında değildim.'' En son buna benzer kısa ve herhangi bir duygudan arındırılmış basit cümlelere, dördüncü sınıfta okuma seviyeme uygun bir kitapta rastlamıştım. Karakterlerin başından geçenleri öğrendiğim zaman iki sayfa kadar bir sempati duydum onlara; ama bunun dışında, kitabı okuduğum zaman dilimi içerisinde bir duygu kıpırtısı hissedilmedi benliğimde. Bu tamamıyla yazarın suçu da değildi gerçi; çeviride de çok hata vardı. ''Âdetaa'' diye bir kelime yaratmış çevirmen, sanıyorum ki ''just like'' kelimesini çevirmek için kullanmış; bir kere rastladım ve yazım hatası deyip görmezden geldim, ama birkaç kez daha rastlayınca kasten yazılmış olduğunu fark ettim. Birkaç kez de kitabın başlarında rastladığım, komik olmasa bile sırf var oluşuna güldüğüm bir cümle vardı: Reddedilmek bana yakışmadı. Bir şey diyemiyorum bile, bu ne anlama geliyor? ''Kestane rengi saçları boyunca uzanan beyaz saçları,''  uydurdum demek isterdim; ama çevirmenin bu kitabı ciddiye almayıp da baştan savma bir iş yapmasının göstergelerinden sadece bir tanesiydi bu da.


Gerçi sadece ona yüklememek lazım, sorumluluk pastası bölünüp dağıtıldığında, bundan büyük bir dilimi de Aspenos Yayınevi alıyor çünkü. Aspendos Yayınevi'nin çıkardığı ve elimde olup da okuduğum çoğu kitabını sevmiştim. Çevirdikleri Tarryn Fisher kitaplarını ve A.L. Jackson kitaplarını da ayrı bir severim çünkü kusursuz olmasa da kitabın seyrini bölmeyecek kadar iyi iş çıkartırlar; ama bu kitabı boşlamış olduklarını düşünüyorum açıkçası. Bu yazım hataları değişti mi bilmiyorum gerçi, çünkü elimde ilk baskısı var kitabın; bilgili olan birisi varsa bu konuda, merakımı gidermede yardımcı olabilir. Genel anlamda konuşmak gerekirsek gerçi, hayal kırıklığı oldu bu kitap benim için.



''Kendi duygularını fark edemeyecek kadar mı çok dağılmış haldesin?''



Kitabı yarım bırakmadım, çünkü zaten iki yüz kırk sayfalık kısa bir kitap ve sonlarına doğru kitabın güzelleşeceğine dair bir yorum okuduğumdan; umudumu o son birkaç sayfaya bağlar halde kitaba devam ettim. Yorum doğruymuş, sonlara doğru az biraz daha iyileşti durumlar, en azından sinirden iç çekmediğim sayılı sayfalar onlar oldu. Gerçi iki kitaba ayrılmasını tamamıyla saçma bulsam da, bir kitaba çok rahat sığdırılabilirdi çünkü, bu kadar kısa olmasına sevindiğim anlar olmadı değil. Bunlar dışında Peter'ın hareketleri hoşuma gitti; zaten genel olarak baktığımızda iki karakteri de beğendim, başta yaşanan rahatsız edici durumlar dışında tabi; ama okumama ara verip de yazarı böyle karakterler yarattığı için içimden sessiz bir teşekkür gönderecek kadar fazla değildi bu durum. Bu kitap bir seneden daha önce çıkmış; ama hala ikinci kitabı çevrilmemiş. Yayınevine bu konuyu sormak istiyorum, bir yanıt alabilirsem sizi de bilgilendireceğim.


İplerin daha sıkı tutulduğu ve duygusal olarak hız treninde gibi hissettiren kitaplara ara verip de çerezlik kitaplar kulvarına uğradığımda elime geçen ilk kitaptı; ama iyi bir tercih değilmiş dupduru olan sebeplerden ötürü. Ancak, fantastik kitapları sonbahar-kış aylarına bırakma kararım hala inatçılığını koruduğundan ve zihnimin de bir araya ihtiyaç duyduğunu hissettiğimden, bu kulvarda biraz daha vakit geçireceğim gibi gözüküyor. Okuyun, okumayın demiyorum; çünkü benim söylediklerime rağmen kitaptan çok eğlenen ve benim düşüncelerimin tam zıttını söyleyen insanlar da var. Vakit geçirmek istiyorsanız zaten çok kısa ve hemen biten bir kitap; ama ne okumak istediğinize ve ne beklediğinize bağlı olarak değişir bunun cevabı. Esasen üç puan verecektim, ancak üç puan verdiğim çoğu kitabı bundan daha çok beğendiğimden, böyle bir puan vermek içime sinmedi; kararında olmasına karar verdim bende. Bir sonraki kitap yorumunda görüşmek üzere! :) 


PUAN: 2.5/5!







''BURAYA KADAR OKUDUYSANIZ TEŞEKKÜR EDİYORUM, BU YAZILARIN HEPSİ KENDİ ŞAHSIMA AİTTİR, ALACAKSINIZ LİNKLE ALIN VE BANA BİLDİRİN LÜTFEN. BİR SONRAKİ KİTAP YORUMUNDA GÖRÜŞMEK ÜZERE!''


''The photos that I've used in this post are belong to  
http://yourreactiongifs.tumblr.com/ 
http://lefildor.tumblr.com/
http://the-reactiongifs.tumblr.com/
.I did not intend to steal or occupy the copyright by any means.''



Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML