Kitap Adı: Audrey'i Bulmak (Finding Audrey)
Yazar: Sophie Kinsella
Yayınevi: Artemis
Çıkış Tarihi: ABD (9 Haziran 2015) - Türkiye (Eylül 2015)
Tür: Tek kitap.
Tanıtım:
Audrey evden çıkamıyor. Hatta, evin içinde güneş gözlüklerini bile çıkaramıyor. Şey... Göz göze gelmek ve bazı başka şeylerle ilgili ''minik'' sıkıntıları var da!
Aslında... Ağabeyinin dev ışıklı, çok derinlikli arkadaşı Linus, o kapkara güneş gözlüğü camlarının ardından Audrey'in hayatına sızmayı başarana kadar ''vardı'' diyelim. Zira Linus, aynen bir portakal dilimini andıran içten gülümsemesi, samimiyeti ve sırf Audrey ile iletişim kurabilmek için yazdığı komik notlarla genç kızı evden çıkarmayı başarıyor. Yani, Starbucks da bir başlangıçtır sonuçta! Tatlı Audrey, anlayışlı ve şefkatli Linus'un yanındayken en korktuğu şeyleri bile yapabileceğini hissediyor. Hem, kim bilir? Belki de o kara camların ardında güzel bir dünya vardır gerçekten de!
Kıssadan hisse... Kendinizi yok olmuş hissettiğinizde bile gerçek aşk sizi bulabilir ve hayat, bir nedenle her mücadeleye değer bir şeye dönüşebilir. Zaten bu işler her zaman bir bakış açısı meselesidir. Audrey ile birlikte gülmeye, hayal kurmaya ve umut etmeye hazır olun...
☼☼☼☼☼
''Şunu anladım ki hayat yukarı tırmanmak, aşağı kaymak ve kendinizi yeniden toparlamaktan ibaret. Aşağı kaymanız önemli değil. Az çok yukarı doğru ilerlemeye devam ettiğiniz sürece... Tek umabileceğiniz bu. Az ya da çok, yukarı.''
☼☼☼☼☼
*Karakter Analizi*
Audrey Turner, sosyal anksiyete bozukluğunun, zihninin kapısında davetsiz bir misafir gibi bitmesi ve kendisini zorla içeri buyurması hakkını okulda yaşadığı bir olay sonucunda bulmasıyla; beyni kendisine ihanet ederek bu davetsiz misafiri rahat ettirmek için düşüncelerini çeldirmeye başlamasıyla kendini yaşananlara seyirci kalırken bulup, depresif epizodun kıskacına düşen on dört yaşındaki bir kızdır. Audrey'nin kendi hareketleri üzerindeki kontrol yeteneğinin, öz iradesi dışında bu hastalığa teslim edilmesiyle birlikte, yeni bir oyuncak alındığında mutluluğu gözlerine yansıyan ve tüm dişlerini gösterecek şekilde gülümseyen bir çocuk misali sevinmiş olan sosyal anksiyetesi, bu durumu ne kadar kârlı bir şekilde idare edebileceğini görmek için mümkün mertebe tüm yolları denemeye başlamıştır. İşte, üzerinde çeşitli deneyler uygulanmak için bir kutuya kapatılmış deney faresi gibi hissetmesinin ve insanların gözleriyle arasında bir bariyer kurmak için siyah güneş gözlüğünü her daim kullanmasının evveliyatı böyle gerçekleşmiştir.
Peyda olan hastalığından sonra, şuan yaşadığı sorunları hayatına zincirlemek için önderlik bayrağını taşımış okul arkadaşlarından uzak tutulmak için okuldan alınmış, bu yüzden de saatinden damlayan zamanı evde geçirmeye bırakılmıştır. Dış dünyayı odasının penceresi ardında bırakabildiği ve karanlığı her gün güneş gibi yeniden doğan endişelerini baskılayabildiği bir araç olarak kullanabildiği sürece rahat hissedebiliyordur ancak. Evden de sadece, psikologu Dr. Sarah'yı görmek için çıkıyordur ve her ne kadar onun elinden tutarak büyük tümsekleri aşmış olsa da, son mücadelesini tamamlayamamıştır. Büyük bir kayalık gibi yolunda duran hastalığını aşmak için ailesinin desteklerini biriktirse bile, bunu gerçekleştirmek için ihtiyacı olan o cesarete yetebilecek kadarını toplayamamıştır; bunun büyük çoğunluğunu kendisinin ortaya koyması gerektiğini biliyordur. Evinde çıkmadığı günlerden bir tanesinde, kendisinden bir yaş büyük olan ağabeyi Frank'in, Land of Conquerors oyunun saf tutkunları haline gelmiş takımında yer alan Linus'un evlerine geldiği zaman bir şeylerin değişeceğinden habersizdir. Ancak, düşünceleri içinde boğulan eski benliğini kurtarmaya fazlasıyla korkan Audrey; o günden sonra onu ileri itecek bir desteğe sahip olacak ve bıraktığı ipi tekrardan tutabilmek için uzun bir tırmanışa hazırlanacaktır.
''...Ama Audrey, hayat böyle. Hepimiz inişli çıkışlı bir grafiğe sahibiz. Benim için böyle olduğunu biliyorum en azından. Biraz yukarı, biraz aşağı. Hayat bu.''
*Ön Söz*
''Audrey'i Bulmak'' Sophie Kinsella'nın hem yurt içinde hem de yurt dışında uzun süredir beklenilen; yurt dışında yayınlanlandığı günden beridir de çokça güzel yoruma konuk olmasıyla, çevirisini bekleyen biz insanları geri sayım yapmaya zorlayan bir kitaptı. Çoğu insan için bu yazarın adı, okudukları ''Alışverişkolik'' serisi kitaplarının altında yer alıyor, kimi içinse bir seriye ait olmayan beş çeviri kitabından herhangi birisinde geçiyor. Şahsen en ünlü serisi olan ''Alışverişkolik'' serisine başlamaya yeltendim zamanında; ama birkaç mini araştırmadan sonra bu serinin bana ithaf etmediği kanısına vararak geri adım attım. Sonrasında da zaman zaman adını duysam da, takip etmediğim için çevrilen yeni kitapları hakkındaki gelişmelerden habersiz kaldım.
Ancak, bu kitaba son zamanlarda gerek yabancı bloggerlarda olsun, gerek de yabancı Booktuber'ların elinde çokça rastladığımdan ve bunların arasında bir tane bile olumsuz yoruma denk gelmediğimden, kitabın çevrilmesini iple çekmeye başlamıştım. Tahmin edilebileceği gibi, çevrildikten ve ön siparişini verdikten sonra elime ulaştığı anda vakit kaybetmeden okudum; bitirdiğimde de birkaç Sophie Kinsella kitabının daha siparişini verdim. Bunun sebebi de tahmin edebileceğiniz üzere kitabı çok beğenmem oldu; ama hala ''Alışverişkolik'' serisini okumakta kararsız olan yanımdan dolayı seri olmayan kitaplarından ibaret oldu bu alışverişim; Çok fazla bekletmeden kitap hakkındaki yorumuma geçiyorum. :)
*Yorumum*
Kitabı arka kapağını okumaya zahmet etmeden anında sepetime atacak kadar çok beklediğim için, konusu hakkında bana bilgi verebilecek ufak tefek birkaç duyum haricinde bir şey bilmiyordum; satın alma konusunda körlemesine gittiğimi söyleyebilirsiniz bunun yüzünden. Okumaya başlamadan önce konuya biraz daha hakim olabilmek adına tanıtıma bir göz atayım, deyip baktıktan sonra da endişe edebileceğim bir durumla karşılaştım aslında şaşırtıcı bir şekilde. Endişelendiğim şey ise, kitapta geçen aşkın bir mucizeyi gerçekleştirerek, kızın mental hastalığını yenmede ihtiyacı olan tek şeymiş de sonunda onu bulmuş gibi pazarlanmasıydı. En azından ben kitabın arka kısmını okuduğumda, böyle bir yorum çıkardım kitabın konusunu hakkında.
Endişelendim de, çünkü bana göre böyle bir hastalığın üstesinden gelinmesi aşka değil, bunu yaşayan insanın kendisinden beklentileri ve buna yönelik aldığı çözümler ile alakalıdır; alanında bir uzman olmasam da, geriye kalan etkenlerin hepsinin ki bu aşk olabilir, arkadaşlık olabilir veyahut da müzik gibi, resim gibi sanatlar olabilir, ancak birer yan element olarak kaldığı düşüncesindeyim. Güzel bir kurgunun, inandırıcılık sınırlarını zorlayan böyle bir olayla yedirilmesi, bütün iyi yönleriyle beraber çöpe gitmesini saplayabilirdi; ama böyle olmadı. Audrey'nin kendi sorununu aşması için yapması gerekenlerin ipleri aşkın ellerine verilerek, kendisinin de kontrol yetisi kaybedilmiş bir bebek gibi ucunda sallanıp da öyle hareket ettirilme gibi korktuğum bir durum yaşanmadı. Aşk kavramı olması gerektiği gibi, bu hastalığı aşabilmesini sağlayacak bir sebep olarak kalmakla yetinilmişti.
''Ama cümlenin ortasında susmak insanların yapabileceği en kötü şey. Tam anlamıyla pasif agresif çünkü söyleyecekleri hiçbir şeye itiraz edemiyorsunuz. Söyleyeceklerini düşündüğünüz şeylere itiraz etmeniz gerekiyor. O zaman da inkar ediyorlar.''
Kitap hakkında beğendiğim ve takdirle karşıladığım bir durum da, işin ciddiyetinin ve yazarın kaleminden damlayan komedinin birbirini alt etmeden, kitap boyunca dengede tutularak çok samimi bir şekilde okuyucuya yansıtılmasıydı. Çok uzun zamandır, bir kitap okurken çevremdeki insanları rahatsız edeceğim diye endişelendiğim ve bunun gerçekleşmemesi adına kahkahalarımı yastıkla gömmek zorunda kalmamı sağlayan bir kitap okumamıştım açıkçası. Bunun sebebi de biraz benden kaynaklanıyor gerçi, çünkü yöneldiğim kitapların içerisinde komedi değeri çok olmadığından, haliyle de kahkaha atabileceğim bir durumla karşılaşmıyorum. Ancak Sophie Kinsella güldürürken de düşündürmeyi başararak beni bu döngüden kurtardı ve neden bu kitabı çok sevdiğimin büyük bir sebebini oluşturdu.
Karakterlere gelecek olursak, kitaptaki favori ikilim Frank ve annesi Anne oldu; aralarında gelişen ilişki kitaba o kadar güzel bir tat bırakmıştı ki, kitap bittikten sonra bile ikisi arasındaki tartışmaların olduğu sayfalara tekrardan dönüp, yeniden güldüm. Kitaptaki aile dinamiği de akıcılığı sağlayan eğlenceli bir unsur olarak yer edinmişti; Audrey'nin hikayesi de bununla harmanlanılarak önümüze sunulması bu akıcılığı iki katına çıkarmıştı. Linus da, gerek Audrey'e karşı gösterdiği anlayış gerek de ondan hiç umudunu kesmeden bu hastalığının ilişkileri için bir sorun teşkil etmemesini sağlamak için alternatif yollar üretmesiyle, okuduğum ilk andan beridir kanımın kaynadığı bir karakter oldu. Dr. Sophie'de kitaptaki idolüm diyebilirdim; fikirleri ve Audrey'e göstermek istediği büyük resmi anlatırken çizdiği yol büyüledi beni. Kendim ve insanlar hakkında birkaç şey fark etmemi sağladı ayrıca.
''...Ne olursa olsun, kararı kendisiyle ilgili, seninle değil. Onun duygularından sen sorumlu değilsin.''
Kitapta eksik bulduğum tek kısım, aslında kitaba nasıl baktığınızla ve kişiliğinizle alakalı olarak düşüncenizin değişebileceği bir kısım olan ve kitabın bitimine hatta ondan sonrasında bile bir sır olarak kalan durumun hiçbir zaman açığa kavuşmamasıydı. Audrey'nin neden böyle bir hastalık geçirmesinde tetikleyicisi en büyük olan sebebin açıklanmaması, kitap boyunca merakımı sürekli ayakta tutan bir durumdu ve açıklanır umuduyla sürekli bir bekleyiş içerisindeydim. Ancak bu yaşanmadı ve bende çılgına dönmüş merakım ve biraz daha hayal kırıklığı ile yalnız bırakıldım. Merakta bırakılmaktan hoşlanmayan bir okuyucu olmamdan kaynaklanıyor bu durum elbette; öyle ki bu sır durumuyla bir sorun yaşamayan çok kişiyle karşılaştım. Fakat benim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim maalesef ki; keşke böyle bir durum olmasaydı.
Ancak bunun dışında okumaktan zevk aldığım ve bütün iyi yorumları hak eden ve yüksek beklentimi sorunsuz karşılayan bir kitap oldu Kurgusunun orjinalliği ve bunu yansıtmada izlediği eğlendirici yol ile bana keyifli dakikalar yaşatan bir kitap oldu ki bu sene okuduğum kitaplar arasında favorilerime girdi aynı zamanda. Eğer tereddüt yaşıyorsanız okumakta, ben okumanızı ve bu on dört yaşındaki genç kızın güneş gözlüğü ardında yer alan düşüncelerini öğrenmenizi dilerim. İyi okumalar! :)
PUANIM:4/5!
''Tüm bunları yaşamak zorunda kaldığın için üzgünüm. ...Sonsuza kadar sürmeyecek. Ne kadar gerekiyorsa o kadar karanlıkta kalacaksın ve sonra dışarı çıkacaksın.''
☼☼☼☼☼
''BURAYA KADAR OKUDUYSANIZ TEŞEKKÜR EDİYORUM, BU YAZILARIN HEPSİ KENDİ ŞAHSIMA AİTTİR, ALACAKSINIZ LİNKLE ALIN VE BANA BİLDİRİN LÜTFEN. BİR SONRAKİ KİTAP YORUMUNDA GÖRÜŞMEK ÜZERE!''
''The photos that I've used in this post are belong to
http://yourreactiongifs.tumblr.com/
http://replygif.net/
http://www.buzzfeed.com/
http://www.thehomeplanet.org/
.I did not intend to steal or occupy the copyright by any means.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder