Kitap Adı: Beni Affet, Leonard Peacock (Forgive Me, Leonard Peacock)
Yazar: Matthew Quick
Yayınevi: Feniks
Çıkış Tarihi: ABD (1 Ocak 2013) - Türkiye (Haziran 2015)
Tür: Tek kitap.
Tanıtım:
P-38'e ek olarak, dört arkadaşım için dört hediyem var. Onlara hakkıyla veda etmek istiyorum. Her birine beni hatırlayacakları bir şey vereceğim. Onları gerçekten sevdiğimi, olduğum kişiden daha fazlası olamadığım için üzüldüğümü, onlarla daha fazla takılamayacağımı, bugün olacakların onların suçu olmadığını bilmelerini istiyorum.
Bugün Leonard Peacock'ın doğum günü. Aynı zamanda bugün, sırt çantasında bir tabancayla gezdiği gün. Çünkü bugün, önce eski en iyi dostunu, ardından da kendisini büyükbabasının P-38 tabancasıyla vuracağı gün.
Sevilen yazar Matthew Quick, sıradışı bir gencin bir gününü mercek altına alan bu sürükleyici romanında hem karşı karşıya kaldığımız zorlu seçimleri, hem de her birimizin içindeki o sönmeyecek ışığı irdeliyor.
卐 卐 卐
''Kitleler için beş para etmezsin. Unutulursun. Bunu herkes bilir. Herkes. Yani işin püf noktası,
sıradan insanların zihninde seni sonsuza kadar ayrıştıracak bir şeyler yapmak. Önemli bir şey yapmak.''
卐 卐 卐
sıradan insanların zihninde seni sonsuza kadar ayrıştıracak bir şeyler yapmak. Önemli bir şey yapmak.''
卐 卐 卐
*Beğendiğim Alternatif Kapaklar*
*Karakter Tanıtımı*
Leonard Peacock, yalnızca yaşanan acı yüklü bir olayla hareket etmeye programlanmış hayali bir elin dokuduğu resim on sekiz sene sonra tamamlanıp da, saydam kalmış direncini yırtacak kuvvette zihnine çivilenip asıldığında bir karara varmıştır. Tam on sekizinci yaş gününde, önce resmindeki en belirgin taraf olan kafa karışıklığı ile işlenmiş kabarık yerlerin sahibini, yani eski en yakın arkadaşını, sonrasında da kendisini, büyükbabasının harabede en yakın arkadaşı olarak yanında bulundurduğu P-38 tabancasıyla vuracaktır. Yaşıyor ve acılara katlanıyormuş gibi gözüken herhangi bir günüymüş gibi kalkacak, rutin haline getirdiği işler kavanozundan monoton olarak yaptığı şeyleri aldıktan sonra sırasıyla bunları gerçekleştirecek; ama günün sonuna doğru geldiğinde, üstlendiği işler arasında yazmayan bir şeyi gerçekleştirerek arkadaşı odadayken pencereden onu vuracak, ardından da sona kalan mermiyi geleceğinin üzerine yarım kalmışlık saçılması için beynine sıkmak için kullanacaktır.
Bunu gerçekleştirmeden önce, ciğerlerinin aksine Humphery Bogart aşkını yılların eskitemediği yan kapı komşusu olan Walt'a; dillendirdiği notalarda en usta bestecinin bile imrenerek bakabilmesini sağlayacak keman virtüözü Baback'a; gördüğü ilk andan beri içindeki Bogart aşkının bir çocuk edasıyla sevinip karakterine bürünmesini sağlayan ve inanç dozunu bir hemşire misali kullanarak İsa aşkını bütün kalplere aşılamak onun göreviymiş gibi davranan hoşlandığı kız Lauren'a; son olarak da güneşin sıcaklığının terin tende boncuk boncuk birikmesi tepkisine yol açacak kadar fazla olduğu günlerde bile kollarını sıvamayan soykırım dersi öğretmeni Herr Silverman'a; yapacağı şeyden ötürü vicdanlarının son yüksekliğe getirilecek seslerini kısabilmeleri için bir hediye vermesi gerekiyordu. Böylelikle her şeye son verecek nişanesi, hedef tahtası olan kendisine milim şaşmaz halde doğrultulmadan önce yapabileceği her şeyi yapmış olduğunun bilincinde olacaktır. Yekpare halde dolaşan düşüncelerinin temsil ettiği tabular geçen her saatle beraber senkronize şekilde dağılmaya başlarken, umutlarının çürümeye yüz tutmuş yanının açığa çıkardığı ölüm kokusunun üstüne sineceği bir gün yaşayacaktır.
''Ben aptal bir çocuktan başka bir şey değilim. Yetişkinler gibi giyinip, yetişkin gibi olmanın neye benzediğini anlamak için arada sırada okulu asıyorum. ...Yetişkin olmanın buna değip değmeyeceğini bilmek istiyorum. Hepsi bu. O yüzden işe giden en perişan görünümlü yetişkini takip ediyorum, çünkü bir gün benim de tıpkı onun gibi olacağımı biliyorum. Trendeki en perişan insan olacağım. Buna dayanıp dayanamayacağımı bilmem gerekiyor.''
*Ön Söz*
Bu kitabı, adını duyduğum ilk andan beri merak ediyordum ve nasıl bir kitap olduğuna bakmak için araştırma yaptığımda, konusu beni hem büyüledi hem de merakımın ilgiyle başını kaldırmasına sebep oldu. Goodreads'teki yorumlarda da bu kitabın ilgi çekiciliğini arttıracak kadar övgüyle bahsedilmesi sonucu elime aldığım anda okumaya başladım. Şöyle bir şey diyebilirim ki, kitap hakkında bahsedeceğim çok az şey olacak. Çünkü bu kitap, ancak ortaya saçılmış parçaları birleştirildiğinde anlam kazanabileceği puzzle'lardan bir tanesi ve bu zevki sizden mahrum bırakmak istemiyorum. Sadece yazarın kalemi ve İngilizce adıyla ''Catcher In The Rye'', çevrilmiş ismiyle de ''Çavdar Tarlasında Çocuklar'' kitabıyla bulduğum benzetmelerden bahsedeceğim. Bu kitabı yorumlayabilmeyi ancak bu şekilde yapabileceğimi düşünüyorum zira. :)
*Yorumum*
Bundan yaklaşık olarak bir sene önce ''Catcher In The Rye'', çevrilmiş ismiyle bilinen halde ''Çavdar Tarlasında Çocuklar'' ı okumuştum ve şu zamana kadar kitaptan çoğu bölümü eksiksiz şekliyle hatırlıyor oluşum beni bile şaşırtıyor. Eğer kitapta çok etkilenmediğim bir durum yaşanmadığı sürece kitapları yavaş yavaş unutabilen yapım gereği böyle bir durumla karşılaşmak nadirdir ve beklenmediktir; gerçekleştiği zaman unutamayacağım kadardır hatta. Peki ben neden bunu farklı bir kitabın yorumunda paylaşıyorum? Çünkü CITR'da baş karakter olan Holden'ın izlerini, bu kitapta Leonard'ın kişiliğinde minik ama hatırı sayılır dokunuşlarla rastlamış olduğumdan dolayı anlatıyorum.Her iki kitabı okuyup da arada benzerlik göremeyen tanıdıklarım da var, normal görülenden daha fazla benzer olduklarını düşünenler de var elbette. Ben ortada kalan kısımda yer alıyorum gerçi; ne anormal derecede bir benzerlik gördüm, ne de tamamıyla farklı iki kitap olarak gördüm.
Daha ilk sayfalarında Leonard'ın Holden'ı anımsatması beklediğim bir şey değildi kitaptan. Ancak kitap sonlara yaklaştıkça, bu benzerliklerin tetiklediği alarm zillerin sesi kısıldı; sona geldiğimde de tamamıyla kapatıldı. Çünkü iki karakterin de kendisine özgü kimlikleri olduğundan emin olacak kadar özümsedim karakter yapısını ve benim için bu durum, kitaplar arasındaki farklılığı kuracak en temel nokta oldu. Holden ile hiç tanışmamış olanlar için bu yorumun bir anlam ifade etmesi için fazla belirsizlik taşıdığını biliyorum. Size bu karakteri de anlatmayacağım zaten; bunu farklı bir zaman, ben kitabı yeniden okuduğumda kendi kitabının yorumunda yapmayı planlıyorum. Sadece, Holden'ın kişiliği ile Leonard arasında bulduğum ortak noktalardan bir tanesine değineceğim; böylelikle Holden'la da tanışmak için minik bir bilgilendirme olur sizler için.
Benim için ilki ve en önemlisi, düşünce tarzlarının benzerliğiydi. İkisinin de, benim okuduğum karakterler arasında yaşına göre ya da toplumun ''normal'' olarak sınırlandırdığı fikirlerin dışarısında yer alan düşünceleri özümseyen bir mantıkları vardı. Eğer merak edecek olursanız neden farklı düşünen karakterler arasında özellikle Holden'ı seçtiğimi, çünkü bu alışılmışın dışı düşünen insanların var olduğu bir gerçek; bu farklılıklarını yansıtmak ve korunmak için düşüncelerini bir zırh gibi giymeleri olduğudur. İkisinin de bildiği gibi, bu zırhlarının altında yatan yaralı ruhları, hayatlarının bir evresinde zorlu bir sürecin kurbanı olmuşlardır. En büyük korkuları ise, bir yara bandı gibi kullandıkları bu düşüncelerinin hızlıca çekilip daha kabuk bağlamamış yaralarını insanların laflarına çıplak bırakılması. Ancak söylemem gerekir ki, bu kalkanlarını nasıl kullandıkları ardındaki mantık Leonard'da daha açık bir şekilde aktarılıyor; Holden'da bu yapılırken satır aralarında ezilip giden kelimeler vardı ve varlıkları çok da bariz değildi. Bulduğum diğer benzetmeler de bunun etrafını çevreleyen mini benzerlikler olduğundan değinmeyeceğim; böylelikle, okumak isteyen insanlar için keşfedilmemiş olarak kalan daha nice şeyleri bırakmış olurum.
*Yorumum*
Bundan yaklaşık olarak bir sene önce ''Catcher In The Rye'', çevrilmiş ismiyle bilinen halde ''Çavdar Tarlasında Çocuklar'' ı okumuştum ve şu zamana kadar kitaptan çoğu bölümü eksiksiz şekliyle hatırlıyor oluşum beni bile şaşırtıyor. Eğer kitapta çok etkilenmediğim bir durum yaşanmadığı sürece kitapları yavaş yavaş unutabilen yapım gereği böyle bir durumla karşılaşmak nadirdir ve beklenmediktir; gerçekleştiği zaman unutamayacağım kadardır hatta. Peki ben neden bunu farklı bir kitabın yorumunda paylaşıyorum? Çünkü CITR'da baş karakter olan Holden'ın izlerini, bu kitapta Leonard'ın kişiliğinde minik ama hatırı sayılır dokunuşlarla rastlamış olduğumdan dolayı anlatıyorum.Her iki kitabı okuyup da arada benzerlik göremeyen tanıdıklarım da var, normal görülenden daha fazla benzer olduklarını düşünenler de var elbette. Ben ortada kalan kısımda yer alıyorum gerçi; ne anormal derecede bir benzerlik gördüm, ne de tamamıyla farklı iki kitap olarak gördüm.
Daha ilk sayfalarında Leonard'ın Holden'ı anımsatması beklediğim bir şey değildi kitaptan. Ancak kitap sonlara yaklaştıkça, bu benzerliklerin tetiklediği alarm zillerin sesi kısıldı; sona geldiğimde de tamamıyla kapatıldı. Çünkü iki karakterin de kendisine özgü kimlikleri olduğundan emin olacak kadar özümsedim karakter yapısını ve benim için bu durum, kitaplar arasındaki farklılığı kuracak en temel nokta oldu. Holden ile hiç tanışmamış olanlar için bu yorumun bir anlam ifade etmesi için fazla belirsizlik taşıdığını biliyorum. Size bu karakteri de anlatmayacağım zaten; bunu farklı bir zaman, ben kitabı yeniden okuduğumda kendi kitabının yorumunda yapmayı planlıyorum. Sadece, Holden'ın kişiliği ile Leonard arasında bulduğum ortak noktalardan bir tanesine değineceğim; böylelikle Holden'la da tanışmak için minik bir bilgilendirme olur sizler için.
Benim için ilki ve en önemlisi, düşünce tarzlarının benzerliğiydi. İkisinin de, benim okuduğum karakterler arasında yaşına göre ya da toplumun ''normal'' olarak sınırlandırdığı fikirlerin dışarısında yer alan düşünceleri özümseyen bir mantıkları vardı. Eğer merak edecek olursanız neden farklı düşünen karakterler arasında özellikle Holden'ı seçtiğimi, çünkü bu alışılmışın dışı düşünen insanların var olduğu bir gerçek; bu farklılıklarını yansıtmak ve korunmak için düşüncelerini bir zırh gibi giymeleri olduğudur. İkisinin de bildiği gibi, bu zırhlarının altında yatan yaralı ruhları, hayatlarının bir evresinde zorlu bir sürecin kurbanı olmuşlardır. En büyük korkuları ise, bir yara bandı gibi kullandıkları bu düşüncelerinin hızlıca çekilip daha kabuk bağlamamış yaralarını insanların laflarına çıplak bırakılması. Ancak söylemem gerekir ki, bu kalkanlarını nasıl kullandıkları ardındaki mantık Leonard'da daha açık bir şekilde aktarılıyor; Holden'da bu yapılırken satır aralarında ezilip giden kelimeler vardı ve varlıkları çok da bariz değildi. Bulduğum diğer benzetmeler de bunun etrafını çevreleyen mini benzerlikler olduğundan değinmeyeceğim; böylelikle, okumak isteyen insanlar için keşfedilmemiş olarak kalan daha nice şeyleri bırakmış olurum.
Yazarın anlatımı da, böyle bir konuyu harap etmeyecek; hatta olabileceği en iyi şekilde kelimelerinde yaşatmış olması, kitaba çok büyük bir artı kazandırdı. Yarattığı karakterlerin zihniyetini, o karakterlere göre en yaraşan şekilde yapmıştı ki zevkle okuduğum kısımlardan biriydi bu. Daha önce bu yazarın hiçbir kitabını elime alıp okumamıştım; ama Leonard'ın hikayesini okuyup bitirdikten sonra, yaptığım ilk iş yazarın diğer kitaplarını araştırıp, alabileceklerimi sepetime eklemiş olmaktı. Onları da okumak için sabırsızlanıyorum açıkçası. Yarattığı karakterlerin, benliğinin diğer kısımlarından birine yüz olup da, kendi düşüncesini oluşturmasına izin vermiş gibi kendinden bir parça koyarak hikayesine ruh veren yazarlardan biriydi bana göre. Diğer kitaplarını okuduktan sonra da bunun sadece Leonard'a mı özel olduğunu yoksa gerçekten bunu başarabilecek kadar karakterleriyle bütünleşen bir yazar olduğu konusunda kesin bir fikre sahip olabilirim diye düşünüyorum.
Ayrıca kitapta değinilen konular ve Leonard'ın uğraştığı sorunlar, kendi türü içerisinde ilk kez duyulmuş sorunlar olmasa da (yalnızlık, umutsuzluk, ilgisiz ebeveynler vs.) bunu, diğerleri arasında bir ayrıcalık kazandıracak kadar samimi bir şekilde dile getiriyordu. Gelecekten yazılmış mektuplar fikrini dahice bulduğumu da itiraf etmem gerekiyor. O mektupları okurken duygulandığımı da rahatlıkla söyleyebilirim; zira hayattan umudunu bu kadar kesmiş bir insanın, mektuplarında yazdıkları kelimelerle çaresizce kendine umuttan bir doz yaratmaya çalışarak, bunu benliğine aşılamaya çalışmasına tanıklık etmek çok etkileyici oldu.
Bir kez okuyup da kitaplığa kaldırılacak bir kitap değildi benim için ve üzerinden biraz zaman geçtikten sonra bir kez daha okumak istiyorum. Bunu yapabilirsem eğer, ilk kez okuduğumda göremediğim satırlar arasına gizlenmiş anlamları görebileceğime inancım tam. Eğer düşüncelerinizin baktığı pencereden sizi kolunuzdan tutarak farklı pir pencereye yöneltecek, daha farklı düşünmenizi sağlarken melankolik yanınızla sizi bir arada tutmayı ihmal etmeyecek bir kitap arıyorsanız tavsiye edebileceğim kitaplar arasına kesinkes girdi. Ayrıca neden bir soykırım dersi hocasının gömleğinin kollarını neden asla sıvamadığını öğrenmek istiyorsanız da hemen okuyun derim. :)
''Hem yetişkin hem de mutlu bir yetişkin olmanın mümkün olduğunu bana göster. Lütfen.''
PUANIM:5/5!
卐 卐 卐
''BURAYA KADAR OKUDUYSANIZ TEŞEKKÜR EDİYORUM, BU YAZILARIN HEPSİ KENDİ ŞAHSIMA AİTTİR, ALACAKSINIZ LİNKLE ALIN VE BANA HABER VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN. BİR SONRAKİ KİTAP YORUMUNDA GÖRÜŞMEK ÜZERE!''
''The photos that I've used in this post are belong to
http://yourreactiongifs.tumblr.com/
.I did not intend to steal or occupy the copyright by any means.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder