Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8 Şubat 2016 Pazartesi

''Senin Yerinde Olsaydım'' Lisa Renee Jones (Kitap Yorumu)



Kitap Adı: Senin Yerinde Olsaydım (If I Were You)
Yazar: Lisa Renee Jones
Yayınevi: Arkadya Bitter
Basım Tarihi: 
Tür: Seri (Inside Out, #1)
Goodreads Puanı: 



Tanıtım: 

Bu sayfalar, bir kadının yasaklı dünyasına açılan gizemli bir kapı. Kapının ardında ise sıradan birinin asla hayal edemeyeceği bir dünya saklı; acının zevkle, korkunun aşkla karıştığı bir dünya. Tutkunun önüne ne gelirse yakıp küle çevirdiği o ilkel ateşin ve aşkın en saf hali gizli bu satırlarda. Ne duyarsan duy ya da ne görürsen gör devam edebilecek, bana hazzın ve acının en büyüklerini yaşatan gizemli adamın kim olduğunu çözebilecek kadar cesur musun? Benim yerimde olsaydın, cevabın ne olurdu? 

Sıradan bir lise öğretmeni olan Sara McMillan'ın cevabı evetti. Ta ki bir rastlantı sonucu okuduğu o günlükteki kayıp kadını bulmaya çalışırken, git gide hiç tanımadığı o kadına benzediğini, onun hayatını yaşamaya başladığını fark edene kadar. Rebecca'yı içine çekip yutan, parlak ışıklarla dolu sanat dünyası, Sara'ya boyun eğecek miydi? Yoksa onun da sonu bu ateşli, gizemli ama bir o kadar da tehlikeli adamın kollarında mı geçecekti?

Kimdi bu adam? Peki ya ben kimdim? Korku, nasıl böyle baştan çıkarıcı olabilirdi? 

Öğrenmeye hazır mısın?








''Seni ezip geçmek yerine korumaya çalışan birinin, hayatını kontrol etmeye çalıştığını inanıyorsan sen de en az benim kadar mahvolmuşsun demektir.''

  ♛





*Beğendiğim Alternatif Kitap Kapakları*







*Karakter Analizi*

Sara McMillan, içinde harlanarak yanan bir sanat tutkusunun ateşini, normal ve sıradan bir hayat süren lise öğretmeni kimliğinin kalıpları arasına sıkıştırmak durumunda kalmış genç bir kadındır. Tek umudu, bu sanata olan düşkün yanının arada bir taşkınlık yaparak çekmekte çok zorlandığı sınırları kül edici bir sıcaklıkla yakmasının onun üzerinde herhangi bir etkisi olmuyormuş gibi bir tavra bürünmesine yetecek cesareti kazanabilmektir. Aslında, elinden gelse bu yönelimini ve dipte kalmış duygularının portrelerin içerisinde parlayan bir cisim gibi açıkça gören yetenekli gözlerinin, onun en içten isteklerini yansıtarak işaret ettiği tarafa doğru kariyerinin çizgisini çeker ve bu yolda ilerlerdi. Ancak, ne kadar çabalarsa çabalasın, bu konuda almış olduğu eğitimin geçimini sağlayabileceği bir kapı olmadığını biliyor; küskün kalmış yaratıcı tavrının somurtmaları ona eşlik ederken hayal kırıklığının dağılmış parçalarını elinde tutarak çareyi hocalığın kapısında aramakta buluyor ve bu yolda ardında bıraktığı hayallerini görmezden gelebilmek adına ardına bile dönüp bakmıyor ve istekleri ile yaşadıkları örtüşmeyen bu sıradan hayatı sineye çekmeye başlıyor.


En yakın arkadaşı ve aynı zamanda komşusu olan Ella'nın, ekstradan para kazanma umuduyla bulaştığı depo satış işlerinde bulduğu bir günlük, bir kadının erotizm kokan düşünceleri ile korkusunu en çarpıcı şekilde yansıtmasının bir şah eseridir. Bu günlüğün yazılmış satırlarında kendi geleceğinden parçaları okuyacağından bir haber olan Sara'nın eline bu günlük, onu satıp para kazanmasının tembihleri ile sevgilisiyle evleneceği açıklamasından başka bir şey ardında bırakmadan giden Ella'dan kalıyor ve en yakın arkadaşının bıraktığı boşluğun yerini kafasına üşüşen soru işaretleri dolan Sara, tavsiyesine kulak vermekte buluyor çözümü; ama merakının çocuksu itirazlarına boyun eğecek kadar ilgisini çeken bu günlüğe bakmaktan da kendini alıkoyamıyor. Harflerin dolduramadığı bir çaresizliğin ve kelimelerin tamamlayamadığı bir ikilemin, usta bir kurnazın çevikliği ve dikkatini aratmayacak şekilde günlüğe işlenmesini okumaya başlayan Sara, çok geçmeden en içten sırlarını bu günlüğe gömmüş kadını ortaya çıkarabilmek için çaba sarf ederken bulacaktır kendisini. Rebecca Manson adındaki bir kadına ait olduğunu bildiği bu günlüğü sahibine geri teslim etmek ve sırlarını da ait olduğu yere geri döndürmek onun için yeni bir emele dönüşürken, onu içine çeken bu dünyanın onu hapsedecek kötü emellerinin parmaklıklarını hissedene dek işin ciddiyetini anlayamayacak; ama bunu anladığında da kafesinden çıkamayacak kadar umudun son dokunuşlarından da arındırılmış halde kalacaktır.



''Bakışlarını takip edip camdan dışarıdakilere baktığımda, hayatı ne kadar renkli yaşamaya çalışırsam çalışayım her şeyin ne kadar siyah beyaz olduğunu düşünüyordum.''




*Yorumum*

''Senin Yerinde Olsaydım'' Arkadya Bitter'den çıkan ilk kitap ve adından da çıkarabileceğiniz gibi, Arkadya yayınlarının yetişkinlere yönelik olan kitaplarını içerdikleri bir konsept bu. İlk kitapları da yabancı bloggerlar arasında birkaç kişinin bahsederken duyduğum bu kitap olmuş. Bende okuduğum  umut vadeden yorumların ve kapağın arka tanıtım yazısını okuyunca, merakımı dindirebilmek adına elime ulaştığı anda okumaya başladım. Kitap için beklentimin yüksek olduğu söylenemezdi; ama yinede kesinlikle bir şeylerin güzel gitmesini ve okuduğum zaman boyunca keyif almayı umuyordum. Umduğum gibi gerçekleştiğini rahatlıkla söyleyebilirim, ancak bu sadece kitabın ilk yarısına kadar geçerli olan bir durum oldu maalesef ki. Bu kısma geçmeden önce kitap hakkında, okurken bile merak unsurunu taze tutan kısmından ve üslubundan bahsetmek istiyorum ki neden ikinci yarısında bir şeyleri eksik olarak adlandırdığımı daha rahat anlarsınız.


Şöyle ki, bütün bu günlük özelliği ve sanat unsuruyla kendi türü içerisinde adını duyurabilmeyi eğer doğru bir üslupla yansıtırsa kolaylıkla yapabilecek potansiyele sahip bir kitaptı ki bence bunu başarabildi. Bu kitap türü içerisinde okuduğum en özgün kurgu olma yolunda başı dik bir şekilde yürürken kitap, gerek üslubu, gerek de konusu olsun beklentimin çok daha üstünde çıkması ile yaşadığım şoktan mutluydum. Bir kere o gizemin kaynaklandığı günlük meselesi çok ilgimi çekmişti benim ve hakkında yeteri kadar bilgiye sahip olamasak bile okurken, serinin devam kitaplarında muhakkak daha fazla bilgi edinebilirim diye kendimi yatıştırdım. Sara'nın başından geçenler ve bir sonraki adımının nereye atılacağı kısmında bir fikrim olmayacak kadar büyük bir sır dönüyordu ortada ve emin olun ki, o sırrın açığa çıkmasını beklerken kitap parmağınızda döndürüyor sizi. İyi yapılmış bir çeviri ve yazarın akıcı anlatımı da güzel bir pastayı ilgi çekici kılacak dış süsleme görevini görmüş, olayların su gibi geçmesine sebep olmuştu.


Gelelim neden ikinci kısmında yaşadığım hayal kırıklılığının sebebine. İlk kısım bu gizemle çok güzel giderken, kafanızda koşuşturup düşüncelerinize saldıran soru işaretleri varken bir kitaptaki en akıcı ilk yarılardan birini yaşadım. Kabul ediyorum ki, kitabın başları beni o kadar sarmadı çünkü günlükten bir kesitle başlatmak gibi akıllıca bir hareketle başlanmış olsa da Sara'nın hikayesinin başladığı yer bana pek ilgi çekici gelmemişti. Tabi ki, bunun hakkında da, kitap hakkındaki çoğu konu gibi yanıldım. İlk yarı güzel gidiyordu bu yüzden ama şuan bahsedersem spoiler olabilecek bir olaydan sonra, sadece minik bir ipucu vermek için işlerin iyiye gittiği kısım diyorum, ondan sonrası bildiğin ruhu alınmış gibiydi kitabın. Sanki işlerin düzelmesi, o heyecanı ve merak duygusunu emmiş gibi, kendi türündeki klasikleşmiş kurgulara döndü hikaye. Sürekli günlük hakkında bir şeyler öğrenmek için ve şu büyük sır hakkında herhangi bir ipucu yakalama çabalarım boşa çıkıp durdu.Yanlış anlamayın, kötüydü demiyorum bu yarısı için. Sadece gizeme odaklanmak yerine fazlasıyla ilişkilere odaklanılmıştı ve kitabın ilk yarısının sizi getirdiği o heyecanın zirvesinde birisi için, ikinci yarıda birden her şeyin tepetaklak olması sarstı beni. Kendi alanındaki diğer kitaplardan özgün olarak belirebilecek bir kurgunun yavaş yavaş onlardan biri haline gelmesine benim tavrım. Sonlara doğru düzelir gibi oldu ama o büyük sırrı da ben tahmin ettiğimden dolayı büyük bir şaşkınlığa uğrayamadan sonlara doğru geldik.



''Korkuya hapsolmak, sıkıntıya yenilmekten daha iyiydi. Ne olacağını bilmeme ihtimali bir sonraki günün her zaman bir önceki gibi olacağını bilmekten çok daha iyiydi.''




Şimdi bu son konusunda bir serzeneşim var; yazar bildiğin dalga geçmiş çünkü okuyucu ile. O son iki sayfa, bütün ikinci yarı boyunca beklediğim heyecan ve merak unsurunun kıvılcımlarını yeniden körüklendirmeyi başardı ve bende rahat bir nefes aldım derken, kitabın son sayfasını elimde tuttuğumu fark ettim. Haliyle bu durum da bir soğuk su etkisi gibi oldu heyecanıma ve şuan sitemlerimi dillendirmek için yorumu yazmaya başladım hemen. İkinci kitabını umarım ki çabuk çevirirler yoksa bendeki bu merakla onu beklemeden orijinal diliyle okumaya başlar, oradan da hızımı alamayıp kendimi bu uzun seri arasında boğuşurken bulabilirim. Henüz konu buradan açılmışken de bahsetmek isterim ki kitap hakkındaki bilgilere ulaşmak için Goodreads'e baktığımda şaşırıp kaldım. Birkaç ara kitabıyla beraber seri on kitaplık ve böyle bir kurgunun uzun bir seri olması için potansiyeli olsa da, bu kadar da uzun bir seriyle karşılaşmayı beklemiyordum ben. Eğer orijinal dilinden okumazsam, umuyorum ki ara kitaplarıyla beraber çevirirler. Çünkü o ara kitaplarda da Rebecca'nın, yani günlüğün sahibinin, hikayesi anlatılıyor ve beni bu kitaba bağlayan şey ilk elden bu olduğundan, okumak için can atıyorum şimdiden.


Kitabın karakterleri konusunda detaylı yoruma girersem bu yorumun haddinden daha uzun olacağının bilincindeyim, bu yüzden minik yorumlarla değinmek istiyorum onlarla. Sara her şeyiyle tam ortada olan bir karakterdi benim için. Ne hırçın denecek kadar asi, ne uysal denecek kadar saftı; ama uysallık kısmına biraz daha yakın olduğunu hissettim zaman zaman. Ancak kitap boyunca sinirimi bozan bir davranışı ya da gözüme batan bir karakter yapısı olmadığından, tam kararında bir karakter olduğunu düşünüyorum. Chris'in hal ve tavırları kitabın başında beni tetikte bekletse de, kitabın sonlarına doğru ısındığım bir karakter oldu; ama tam anlamıyla sevebilmek için ya da bu düşüncemin tamamıyla yön değiştirişine tanık olmak için diğer kitapların insiyatifine kaldığımı düşünüyorum. Mark'da Sarah'nın onda ne bulduğuna emin olamadığım ve kitap boyunca geldiği yere geri dönmesini dilediğim bir karakter oldu. İkinci yarıda onu çok görememek, herhalde kitabın ikinci yarısında söyleyebileceğim en iyi kısımdı. Bu üçü arasındaki şeye aşk üçgeni diyebilmek için bin şahit ister, zira sözlü olarak buna hitaben çok fazla şey olmasa da, Sara'nın gözünden anlatıldığında iki erkekten de hoşlandığını görebiliyorduk. Fakat daha da uzatmadan seçiminin sadece bir erkekte olacağına ve buna sadık kalacağı inancı gelince mutlu oldum bu özelliğe.


Alıp okumak size kalmış; ama sırf ilk yarısı için ve sonu için kitabı okumanızı tavsiye edebilirim. Çok hoş bir kurguyla ve merak eden detaylarla başlayan olaylar, yazarın dili ve çevirinin başarılılığı ile akıcı bir şekilde sonuna kadar gidiyor. İyi okumalar dilerim! :)



PUANIM: 3.5/5!








''BURAYA KADAR OKUDUYSANIZ TEŞEKKÜR EDİYORUM, BU YAZILARIN HEPSİ KENDİ ŞAHSIMA AİTTİR, ALACAKSINIZ LİNKLE ALIN VE BANA HABER VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN. BİR SONRAKİ KİTAP YORUMUNDA GÖRÜŞMEK ÜZERE!''


''The photos that I've used in this post are belong to 
http://yourreactiongifs.tumblr.com/
I did not intend to steal or occupy the copyright by any means.''



Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML